Dubai’de katıldığı Cityscape Fuarı’nda konuşan Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, Türkiye’de 7 buçuk milyon bağımsız alanın risk altında olduğunu söyledi. İstanbul’da da 600 bin yapının risk altında olduğuna dikkat çeken Özhaseki dönüşümün hızlı bir şekilde başlaması gerektiğine dikkat çekti.
Dubai’deki uluslararası gayrimenkul fuarı Cityscape 2017’ye katılan Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki inşaat sektörü ve kentsel dönüşüme dair merak edilenleri cevapladı. Bakan Özhaseki fuardaki Türk stantlarını da ziyaret etti.
Fuarı gezme imkânınız oldu mu?
Epey gezdik. 2 saatten fazladır geziyoruz. Tabi ben burada bugün ülkemizi temsil eden, bizim kendi gururumuz olan hakikaten Türkiye’yi başarıyla temsil eden arkadaşlara bir ‘merhaba’ demek bir moral vermek amacıyla geldim. Projeleri geziyoruz, onlarla sohbet ettim biraz.
Nasıl buldunuz?
Burası özel olarak bu iş için dizayn edilen bir bölge olduğu için dünyanın birçok yerinde katıldığım gayrimenkul fuarları içerisinde en düzenlisi ve tertiplisi burası diyebilirim. Daha önce Cannes’da da katılmıştım birçok firmamız yer almıştı İstanbul-Ankara Ticaret Odaları yer almıştı. Değişik firmalarımız vardı ama burası biraz daha düzenli.
Dünyada iş yapan insanlar biliyorlar ki dışarıdaki siyasi gelişmelerin ara ara etkileyeceği ortamlara göre tavır almak, gayrimenkul sektörünün hep aleyhinedir. Hatta bazen soğuk rüzgarlar estiğinde o dönemi çok iyi değerlendirip bunu fırsata döndüren firmalar da var. Bugünlerde arsa biraz daha ucuzdur, daha kolay anlaşmalar yapılır, çok hızlı inşaatlar yapılır ama iyi günler geldiğinde de onu çok karlı bir şekilde satarlar. O yüzden gayrimenkul sektörü bu işten etkileniyormuş gibi görünse de dışarıda inşaatlar devam eder.
Türkiye’de inşaat sektörünün gelişimini değerlendirmek isterseniz neler söyleyebilirsiniz?
Doğrusu inşaat sektörü için referans olan kurum biziz. Haliyle inşaat sektörünün canlanması açısından elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Çünkü Türkiye’de ekonomik açıdan gayri safi yurt içi hasılanın yüzde 7’sini gayrimenkul sektörü oluşturuyor. Özellikle yapılan iş neticesinde 400 sektör de buradan etkileniyor. Tarımdan sonra en çok istihdam sağlayan sektör bizim inşaat sektörümüz. Ayrıca şunu iftiharla gururla söylüyoruz yurt dışında iş yapan onlarca firmamız var, dergilerde ekonomi yazarları arasında yapılan çalışmalarda ilk 250 firma arasında 40 ile 50 firmanın Türk firmaları olduğunu her zaman görüyoruz. Bu zamana kadar yapılan yurt dışı taahhüt işlerinde 350 milyar dolara yaklaşan bir taahhüt işimiz var. Aslında 1972 de ilk Libya’da bir iş almışız 109 milyon dolarlık bir iş. 2002’lere kadar geldiğimizde karşımızda 40-45 milyar dolarlık bir iş hacmi var. Ama 2002’den sonraki gelişmelerde, müthiş bir hızla günümüzde 330 milyarları aşan bir taahhüt işi yaptık ve firmalarımız yurt dışında gittikleri her yerde güvenilen ve iyi iş yapan firmalar olarak bilindiği için tercih ediliyor. Bu da bizim için gurur vesilesi.
Yabancılara yapılan konut satış rakamlarını değerlendirdiğinizde bu rakamı yeterli buluyor musunuz? Türkiye’den en çok kimler konut aldı?
Yabancı uyruklu olup, bizden gayrimenkul alan kişi sayısı 160 bin civarında. Bunlar 77 bin 750 taşınmazı bizden aldılar. Birçok ülke gayrimenkul satabilmek için çırpınıyor. Herhangi bir tehdit oluşturacak bir şey değil bu, ekonomiye müthiş katkı sağlayan bir olay. Bütün ülkeler bunun için yarışıyorlar. Herkes niye burada? Niye pazarlama yapıyorlar? Herkes ekonomisine bu para girsin istiyor. O yüzden biz de bir gayret içerisindeyiz. Bu 160 bin kişi içerisinde Körfez ülkeleri uyruklu gelen vatandaş sayısı da 32 bin 300 kişi. 16 bin civarında taşınmaz elde etmişler. Bunlara baktığımızda ilk sırada Iraklılar var. Sonra Kuveyt sonra Suudi Arabistan, İran ve Arap Emirlikleri gibi bir sıralama geliyor.
Peki yabancılar en çok hangi illerden konut satın aldı?
Birinci sırada İstanbul var tabii. İkinci sırada Yalava var. 3. sırada Bursa. Antalya, Sakarya ve Trabzon da bunları takip ediyor.Daha çok yeşillik ve suyun olduğu yerler ilgi görüyor. Sakarya’da Sapanca civarındaki o ortam birçok insanın hoşuna gidiyor oralardan taşınmaz elde ediyorlar. Tabii yaşam itibarıyla da edindiği taşınmaz içerisinde otururken, sokağa çıktığında yabancılık hissetmiyor lokantaya gittiğinde helal ürün yiyebiliyor. Ezan sesi duyduğunda camiye gidebiliyor. O yüzden artık Türkiye’ye doğru bir ilgi var biz de buna teşvik ediyoruz.
Vatandaşlık hakkından sonra çok başvuran oldu mu?
Vatandaşlığa müracaat eden kişi sayısında elbet bir artış var. Dışişleri Bakanlığımız o müracaatları tek tek inceliyor. Haliyle vatandaşlığa geçecek kişiler arasında bir takım kıstaslar aranıyor. Ara ara da 1000 kişilik listeler halinde bakanlar kuruluna geliyor. Titiz bir inceleme ile bunlar araştırılıyor. Bütün ülkeler zaten kendisine yurt dışından gelecek biraz tahsisli biraz paralı insanları almak için gayret ediyorlar. Bunların ülkeye getireceği katkılar var, biz de bundan istifade ediyoruz.
Körfez ülkeleriyle zaman zaman yaşadığımız durağanlık, ticaret hacmimizi nasıl etkiliyor?
Körfez ülkeleri ile aramızda ara ara durağanlık yaşasak da bunların geçici olduğunu biliyoruz. Biz Körfez ülkeleri arasındaki ilişkilerde taraf değiliz, arabulucu konumundayız. Kardeş ülkeler olduğunu düşünüyoruz. Barışın burada hakim olmasını hep arzu ediyoruz. Komşu kardeş ülkelerin arasındaki sıkıntıları giderecek şekilde hakemlik yapmaya devam ediyoruz. Bizim kendi ilişkimiz bir taraflık ilişkisinden ziyade arabulucuk ilişkisi olarak devam ettiği için ticaretimizi çok etkilemiyor ancak psikolojik olarak birtakım etkileri olduğunu ara sıra söylüyoruz. Körfez ülkeleri ile ticaret hacmimizde 2013-2015 yılları arasında biraz düşüş gözükmekle birlikte, 2016’da ciddi bir artış var. 2015 yılında 6,7 milyar dolarlık bir ticaret hacmimiz var. 2016’da 9, 1 milyar dolarlık. Bu sene de 2017’nin ilk 6 ayı için söylüyorum, 8, 7 milyar dolar hatta rekor kırıyor.
Tabii Birleşik Arap Emirlikleri’nde özellikle taahhüt işi üstlenen müteahhit firmaları çok etkili. Onların üstlenmiş oldukları taahhüt işi 9,7 milyar dolar. Bunun inşallah önümüzdeki dönemde hızlı bir şekilde devam edeceğini düşünüyoruz.
Kentsel dönüşüm ve deprem mevzuatlarıyla ilgili yapılan çalışmalar hakkında bilgi alabilir miyiz? Yeni yasalar çıkacak mı?
Türkiye bir deprem ülkesi. Topraklarımızın yüzde 66’sı 1. ve 2. derece deprem bölgesi. Nüfusumuzun yüzde 71’i deprem bölgelerinde yaşıyor. Önümüzdeki yıldan itibaren bakanlığımızın yapmış olduğu bir proje ile çok büyük işlerin önü açılacak. Birçok küçük firma bir araya gelerek bizim yapacağımız, önlerine koyduğumuz perspektifle kurumlaşacaklar ve bunların da faydasını birkaç seneye göreceğiz.
Yakın dönemde beklenen bir İstanbul depremi var. Bu konuyla ilgili neler söylemek istersiniz? Riskli bina sayısı nedir?
Bizi çok korkutan, yakında gelmesi muhtemel olan bir İstanbul depremi var. Bunun için bir hazırlık yaptık. Bu hazırlığımızı Bakanlar Kuruluna sunduk. Daha sonra Başbakanımız ve V-Cumhurbaşkanımıza sunduk ve kabul gördük. Önümüzdeki günlerde inşallah meclise girip yasalaşacak.
“İSTANBUL’DA 600 BİN RİSKLİ BİNA VAR”
Hatta kanun hükmünde kararname ile çıkarılması da doğru olur, çünkü bir sıkıntı ile karşı karşıyayız. Sanırım Celal Şengör Hoca’nın bir ifadesi manşet oldu. ‘Eğer bu İstanbul depremi yakında gerçekleşirse bağımsızlığımız bile tehlikeye düşer’ diyordu Şengör Hoca. Kimseye bu absürt gelmesin çünkü riskli bina sayısı 600 bin civarında. İstanbul’da 600 bin civarında depremden etkilenecek bir riskli yapı varsa bir kere maddi zarar olarak bile her biri 150 bin civarında kabul etseniz 90 milyarlık bir inşaatı hasarı ortaya çıkıyor. Bu sokaklara dökülecek sokaklarda araçlar gidecek, altyapıyı mahvedecek ve içindeki eşyaları mahvedecek. İşsiz kalacak insanlar ve psikolojik olarak herkesi etkileyen bir ortam olacak. Bütün bu zararları bir araya getirdiğinizde 100 milyar dolarlık bir zarar ediyor. Olası bir İstanbul depreminde Allah korusun 100 milyar dolarlık zarar gözüküyorsa elbette bizim hazırlık yapmamız lazım. İşte o yüzden birçok hazırlık yaptık.
İstanbul’u nasıl bir dönüşüm bekliyor?
İstanbul’da hazırladığımız rezerve alanları içerisinde, alan bazlı dönüşüm düşünüyoruz, bir yapı eğer riskliyse gerekli müracatları yapıp bizden teşvikleri alıp orayı yapabilir ama bizim tercihimiz bu değil, alan bazlı dönüşüm. Alan bazlı dönüşümde sosyal donatı alanlarını tamamiyle yeniden hesaplıyoruz. Yeşil alanlarını, otoparklarını yollarını yaya alanlarını okullarını hastanelerini sağlık ocaklarını baştan sona yeniden düzenliyoruz, o yüzden alan bazlıya geçiş yapıyoruz, bunu belediyelerle biz bakanlık olarak birlikte yapacağız. Karşılaşılacak sorunlar neler. 1 finans sorunu 2 rezerv alan sorunu 3 mevzuattaki eksiklikler işte bütün bunlara çalıştık. Mevzuatta bu dönüşümleri yaparken karşımıza çıkabilecek ne kadar sıkıntı varsa aşacak yasaları hazırladık. Rezerve alanları gerek İstanbul için gerek Anadolu için hazırladık ve en son finans noktasına geliyor iş.Finans noktasında da ciddi bir bütçe oluşturuyoruz.
Bu bütçe ilk yıl itibarıyla 20 milyar TL civarında olacak. Belki yarısını bakanlık, iller bankası olarak biz karşılayacağız. Ortalama rakamlardan bahsediyorum. Kalan yarısı Dünya Bankası’ndan alacağımız uzun vadeli 20 yıllık yüzde 1-2 gibi faizlerle karşılayacağımız kredilerden oluşturacağız.
“İSTANBUL’DAKİ DÖNÜŞÜMLERİ İSMEP ÜZERİNDEN YÜRÜTECEĞİZ”
Bu dönüşümün paydaşları olacak mı?
Belediyelere burada inşaat süresince yapılan konutların inşaatlarını karşılayacak şekilde faizsiz kredi vereceğiz. İnşaatlar bittikten sonra 3 yıl içinde paramızı geri istiyoruz onlardan. İstanbul için özel bir teşkilatlanma yapıyoruz, İstanbul’da hali hazırda kamu binalarını yenileyen bir kurum var: İSMEP. Onu bakanlığımız bünyesine alıyoruz. İstanbul’daki dönüşümleri İSMEP üzerinden yürüteceğiz. İstanbul Proje Koordinasyon birimi olarak geçiyor, hali hazırda hastaneleri okulları yenileyen bir birim var orada. Özeldeki dönüşümleri de sağlayacak şekilde kanunen hazırlıyoruz onu. İSMEP üzerinden tüm İstanbul’un dönüşümü sağlayacağız. Burada belediyeler bize müracaat ettiklerinde, kentsel dönüşüm yapacakları alanlarda, şu kadar konutluk yer yapıyoruz dediklerinde onları biz faizsiz şekilde kredilendireceğiz, parayı vereceğiz inşaat yapıldıkça bizden parayı alacaklar. Bittikten sonra da biz buradan paramızı isteyeceğiz, faiz almıyoruz.
Herkesi olduğu yerde yeniden binalarını yaparak yaşatmaya çalışacağız. Burada ufak tefek rezerve yerlere insanları taşımayı teklif edeceğiz ama bazı yerlerde olduğu gibi dönüşüm yapacağız. Mesela Esenler, Güngören, Sultangazi gibi rezerve alan kendilerine yakın zaten. Orada yaptığımız konutlara insanları taşıyacağız. Yolların üzerinde kalan binaları yıkacağız. Deprem riski taşıyan ilk etapta yıkılabilecek riskli gördüğünüz binaları taşıyacağız. Dere yataklarında kalanları taşıyacağız. Park alanlarında kalanları taşıyacağız. Ortaya koyduğumuz projeyi ben İstanbul’da gösterdiğimde ‘ben buraya geliyorum’ diye herkes yarışacak. Bunu çok net söylüyorum şahane bir proje ortaya çıkardık. Fatih’te oturan bir insanı oraya taşımak doğru olmaz. Oradaki insan yerinde dönüşür. Alternatif olarak gitmek isteyen olursa oraya taşırız. Bizim bu kredimiz sadece belediyelere değil binasını yenilemek isteyen vatandaşa da verilecek. Bina yapım süresince krediyi vereceğiz, sonra vadeye yayarak. Vatandaşa evinden çıktığı andan itibaren kira yardımında bulunacağız. Biz ancak bu şekilde bir seferberlik ilan edip bu işe başladığımızda 10-15 sene sonra İstanbul’u baştan sona riskli binalarını yenilemiş olacağız.
Peki Kentsel Dönüşüm kavramı rafa mı kalkıyor?
Kötü bir intiba bu kavram. Mantığımız depreme hazırlık. Doğrusu bu. Bunu bir fırsata dönüştürüyoruz biz. Başımıza bir bela olarak bu gelebilir. Akşam sabah kapımızda. Senede Türkiye’de 500 bin konutu yenileyerek yeniden dönüştürüyoruz. Bu sektörden etkilenen 200 300 sektör var. Bu ekonomik bir canlılık demek. Hem insanları depremden koruyoruz hem ülkemize ekonomik canlılık getiriyoruz.
İstanbul’da Avrupa Yakası’nda en riskli bildiğimiz bölgelerden başlayarak bunu devam ettirmek istiyoruz. Marmara açıklarında olabilecek bir deprem ilk etapta sahilleri, 15-20 yıl önce yapılan binaları, 3-4 katın üzerindeki binaları etkileyecek. Elimizde yapı bazlı tek tek tespit ettiğimiz riskli alanlar var. Onları bir an önce dönüştürüp sağlam yapılara döndürmek istiyoruz.
İstanbul’da ne kadar rezerve alanı var?
Avrupa Yakası’nda bulduğumuz rezerve alanı 25 milyon metrekareyi geçti. Emsal 1 kabul etsek, 250 bin konut demektir. Hazırlıklarımız devam ediyor. Orta noktada bir yerde olacak. Bazı izinlerin alınması gerekiyor. Onları bekliyoruz.
Dönüşüm sürecinde yaşanan sorunlar süreci nasıl etkiliyor? Bu konuda nasıl bir düzenleme yapılacak?
2012’de kentsel dönüşüm yasası çıkmış. Aradan 5 yıl geçmiş, değiştirebildiğimiz konut sayısı 1 milyon civarında. Bu bize yetmiyor. Biz bunun tam 3 misli iş yapmak istiyoruz. Hele ki İstanbul’da çok daha hızlı bu işe girmek istiyoruz. Nerelerde sıkıntı çıkmış diye bakarsanız, zaten bu işin bir ayağı vatandaş, diğer ayağı belediyeler, bir diğer ayağı da bizim hazırladığımız mevzuat. Şimdi kentsel dönüşümü fırsata çevirmek çok doğru bir davranış değil. Kendini uyanık sanan birkaç insanın haddinden fazla hak talep etmesi geri kalan masum insanların zor durumda kalmasına neden oluyor. Sonra yürütmeyi durdurma kararları alınıyor. Hukukta takıldıktan sonra o işin temizlenmesi aylar alıyor. Müteahhitler bazında bakıldığında ise vatandaşa bin bir türlü vaatlerde bulunuyorlar. Sonra aynı alan içerisinde birbirinden yüksek fiyat vererek işin içinden çıkılmaz bir hale sokuyorlar. Bu çirkinliklerden dolayı da birçok iş adamı mağdur oluyor. Türkiye’ye yabancı sermaye gelirken bundan da korkuyor. İşte bütün bunları ve imarda çıkabilecek sorunları önümüzdeki günlerde gerek Depreme Hazırlık Yasası’nda gerekse 2018’de mutlaka gelmesini düşündüğüm Belediyeler Yasası içerisinde çözüme kavuşturacağız. Tüm bunlar önümüzdeki sene inşallah meclise gelecek.
İnşaat sektörünün uzun zamandır çıkmasını beklediği kanun önümüzdeki yıl çıkacak diyebilir miyiz?
Bu konuda beklentiler var. Bunları birkaçı gerçekleşti, diğerlerini de değerlendiriyoruz. İnşallah onları da gerçekleştiririz. Bu sektörde hakikaten canını dişine takıp çalışan insanlar var. Büyük paralar yatırmışlar, yurtdışında da bizi iyi temsil ediyorlar. Bu grupları canlı tutmak lazım, desteklemek lazım, her işlerinde arkasında durmak lazım.
Bazı belediye başkanlarının kendi bölgelerinde proje geliştirmeye gönlü olmadığı yönünde iddialar var. Bu konuda belediye başkanlarıyla görüşmeleriniz oldu mu?
Bundan 3 ay önce İstanbul’da 39 ilçe belediye başkanımızı ve Büyükşehir Belediye Başkanımızı davet ederek bir toplantı yaptık. Kendilerine İstanbul depreminden bahsettik. Nasıl hazırlanabileceğimizi ve bu hazırlığı nasıl fırsata dönüştürebiliriz bunu konuştuk. Bakanlık olarak hangi partili olursa olsun, geldiklerinde kapımın sonuna kadar açık olduğundan bahsettim. Çünkü bir deprem geldiğinde hepimizi alıp götürüyor, parti ayrımı yapmıyor. Bu hepimize milli bir görevdir diyerek seferberlik ilan etmemiz gerektiğini söyledik. Bu işle çok alakalı arkadaşlarımız var ama hiç gayret etmeyen arkadaşlarımız da var.
“TÜRKİYE’DE 7 BUÇUK MİLYON BAĞIMSIZ BİRİM RİSKLİ GÖZÜKÜYOR”
1999’dan sonra deprem göz önünde bulundurulduğu için binalar daha sağlıklı ve güzel görünüyor. Bir binanın yüksek katlı olması riskli olduğu manasına gelmiyor. Özellikle 2000’lerden sonra yapılanları böyle görebiliriz. Öncesine ait 15 milyon bağımsız birimimiz var. Bunun yarısı riskli gözüküyor. Yani Türkiye’de 7 buçuk milyon bağımsız birim riskli gözüküyor.
Proje Bilgi Formu
Bu projeyle ilgili daha fazla bilgi almak ister misiniz?
Formu doldurun, mesajınızı proje sahibine iletelim.