AB Bakanı Ömer Çelik, Hollanda, Almanya ve AB ülkelerinde Türk bakanlara yönelik engellemeler ile yaşanan son gelişmeler ve AB’yle ilişkiler konularında televizyon, gazete ve ajansların Ankara temsilcilerine değerlendirmelerde bulundu.
Hollanda’nın Türk bakanlara ve toplanma haklarını kullanan barışçıl vatandaşlara yönelik uygulamalarıyla demokratik hakları askıya aldığını vurgulayan Çelik, “Bu, bir siyaset krizi, Viyana Sözleşmesi’nin ihlal edilmesi anlamında bir uluslararası hukuk krizi olduğu kadar Avrupa Birliği ve Hollanda açısından da bir değerler krizine işaret ediyor.” diye konuştu.
Çelik, Avrupa ülkelerinin izin verdiği diğer mitingler arasında Türkiye’nin yaptıklarının en barışçıl, entegrasyona en çok katkı sağlayan ve demokratik değerleri yükselten mitingler olduğunu kaydederek, kamu düzeninin bozulmasının söz konusu olmadığını belirtti.
“Tarafları itidale davet ediyoruz” şeklindeki açıklamalardan duyduğu rahatsızlığı dile getiren Çelik, “Burada açık ve net bir şekilde demokratik hakkını kullanmak isteyen bir tarafla demokratik hakları ihlal eden, şiddet kullanan, açık bir tabirle, insan hakları sözleşmesine riayet etmeyen ve neo-faşist uygulamalara imza atan bir taraf var. Dolayısıyla taraflara itidal tavsiye etmek doğru bir yaklaşım değil, adil bir yaklaşım değil.” ifadesini kullandı.
BÜTÜN ÜLKELERİ GÖREVE DAVET EDİYORUZ
Türkiye’nin tarih boyunca bir Avrupa ülkesi olduğunu vurgulayan Çelik, “AB ile tam üyelik müzakereleri yürüten, Avrupa Konseyi üyesi, NATO üyesi ve OECD üyesi olarak açık bir şekilde bütün ülkeleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) tehdit eden bu uygulamalara karşı, bu söylemlere karşı göreve davet ediyoruz.” dedi.
Çelik, aşırı sağcı dil kullanılmaması gerektiğini her fırsatta Avrupalı muhataplarına ilettiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hollanda’daki seçim çerçevesinde aşırı sağcı ırkçı liderin oy almasını güya engellemek üzere yapılan bu uygulamalar, neticede onun iktidara gelmesine yol açıyor. Şu anda, hiç seçime gerek yok, o aşırı sağcı, ırkçı, göçmen düşmanı lider iktidara sayısal olarak gelse de gelmese de siyasal olarak gelmiştir. Dolayısıyla şimdiki Başbakan, kendi ülkesini, Hollanda’yı aşırı sağa teslim etmiştir. Avrupa Birliği değerlerine düşman bir yaklaşıma teslim etmiştir. Burada, bütün Avrupa’nın demokratlarına, Avrupa’nın ilericilerine ve özgürlükçülerine büyük görev düşüyor. Özellikle Hollanda’daki bu neo-faşist uygulama karşısında seslerini yükseltmelidirler. Bunu kınamalıdırlar ve buna karşı ortak bir mücadele oluşturmalıdırlar.”
HOLLANDA HÜKÜMETİ SUÇ İŞLEMİŞTİR
Demokratik hakların kullanımının Hollanda tarafından engellendiğinin altını çizen Çelik, “Türkiye Cumhuriyeti bakanlarına uçuş izni verilmemesi, kendi toprağımız olan konsolosluk toprağına girişimizin engellenmesi, maslahatgüzarımızın tutuklanması açık bir şekilde suçtur ve bu suç, Hollanda hükümeti tarafından, onun verdiği talimatlarla işlenmiştir.” diye konuştu.
Türkiye ile AB’nin ortak değerleri olan demokrasi, hukuk devleti ve insan haklarının, Hollanda’da ihlal edildiğini vurgulayan Bakan Çelik, birliğin değerlerinin korunması için etkili ve hassas politika yürütmesi gerektiğine dikkati çekti.
Çelik, “Eğer bu şekilde bu geçiştirilirse, buna göz yumulursa, o zaman Avrupa Birliği açısından herhangi bir şekilde bir siyasi birlik olmaktan bahsetmek mümkün olmaz. Avrupa Ekonomik Topluluğu ya da Çelik Kömür Birliği gibi bir birliğe dönüşmüş olur. Dünya açısından da cazibesini oluşturan temel değerler birliği olma vasfını bu çerçevede kaybeder.” dedi.
Hollanda’da aşırı sağcı lider Geert Wilders’ın camileri kapatma, İslami sembolleri yasaklama ve kendilerinden olmayan insanları Hollanda ve Avrupa topraklarının dışına sürme yaklaşımının sadece Türkiye ya da Avrupa kıtası dışındaki ülkelerin meselesi olmadığını dile getiren Çelik, şöyle devam etti:
“Faşizm deyince Avrupalı dostlarımız ürperiyor ama bilsinler ki en çok biz ürperiyoruz. Bu yaklaşım netice itibarıyla Avrupa’nın içerisindeki farklı etnik grupları, Avrupa halklarını hedef alan bir yaklaşımdır. Geçmişte bunun böyle olduğu görüldü. Yine İslam dünyası üzerinden bir ötekileştirme başlarken, bu orada kalmadı ve geçmişteki faşizm biyolojik temellere dayanıyordu, bugünkü faşizm ise kültürel üstünlük temeline dayanmaktadır.
Kuşkusuz yapılanlar karşısında müeyyidelerimiz olacaktır. Bu müeyyidelerle cevap vereceğiz ama Avrupalı dostlarımız bütün bir Avrupa’yı, bu dalganın teslim aldığını görsünler. Bu sebeple bize dönük olarak ‘Tansiyonu düşürün’ demek yetmez. Tansiyonun ve bu olumsuz uygulamaların nereden kaynaklandığını açık bir şekilde tespit etmeliler, altını çizmeliler ve bunun gereğini yapmalılar. Bu konuda Avrupa Birliği’ne ve Avrupa Konseyi’ne büyük iş düşmektedir. Böyle bir konuda tarafsız kalınamaz, ‘Taraflara itidal tavsiye ediyoruz’ gibi bir yaklaşımla yetinilemez. Şu anda bu, Avrupa demokratları için de tehdittir.”
Çelik, Türkiye’nin büyük ve egemen bir devlet olarak bu konuda gereğini yapacağını belirterek, AB’nin de bu konuda dayanışma değil, ilkeler çerçevesinde kınama ve dışlayıcı bir yaklaşım üretmesi gerektiğini söyledi.
Proje Bilgi Formu
Bu projeyle ilgili daha fazla bilgi almak ister misiniz?
Formu doldurun, mesajınızı proje sahibine iletelim.